Olimpik “Kutsal Teslis”

O

Coubertin’in Olimpik doktrini Hıristiyan “kutsal teslisinin” rolünü alarak kurulu düzenin kaçınılmazlığını ve sonsuzluğunu cisimleştiren, pozitif (Olimpik) üstünlüğün taşıyıcısı haline gelen üç desteğe dayanır. Bunlar kaderi belirleyen güç olarak Tanrı’ya karşılık gelen evrim (“ilerleme”) yasaları, Hıristiyan “kutsal ruhun”  rolünü alan “antik dünyanın ölümsüz ruhu” (savaşçı ruh) ve Olimpik doktrinde İsa’nın  Hıristiyanlıktaki rolüne sahip olan Olimpik “hümanizmadır” (mevcut dünyanın inancı). “Yenilenmiş” Olimpiyat Oyunları’nda vücut bulan “antik dünyanın ölümsüz ruhu” yoluyla mevcut dünya antik Yunan’da en yüksek şekline ulaşan ve Olimpik hümanizmayı doğuran evrim yasalarıyla mistik bir biçimde döllenmiştir.

Hıristiyanlık için Tanrı’nın insanın kaderini belirleyen kaçınılmaz güç olması gibi Coubertin için “ilerleme” insan yaşamını kontrol eden ve “geleceği” belirleyen kaçınılmaz bir insanüstü güçtür. Sonuç olarak hem Tanrı hem de “ilerleme” insana “sonsuz yaşamı” teklif eder. Onları ayıran şey Hıristiyanlıkta insanın “sonsuz yaşam” olasılığını “öteki dünyada” bir fert olarak kazanması, Coubertin’de ise insanlığın bu olasılığı nitelik değişiklikleri olmaksızın sayısal vardiyalara indirgenen dünyevi yaşamdaki kuramsal bütünlük olarak elde eder. Bir Hıristiyan’ın yaşamı “günahlarını” ödemeye ve “kıyamet gününe” hazırlanmaya indirgenirken Coubertin’in pozitif insanının günah ve sorumluluktan kurtarılmış yaşamı zenginliğini arttırmak ve kurulu düzeni korumak için sürekli bir mücadeleye indirgenmiştir.

Dünyanın Tanrı tarafından yaratılması Hıristiyan gizeminin temelidir. Coubertin’de yaratılma süreci istemli ve amaçlı bir eylem değildir, “ilerleme” şeklinde ortaya çıkan evrim mantığını izleyen akılsız ve kendiliğinden olan bir faaliyettir. Coubertin mutlak olan tarafında insanın yaratılışını (insan tarafında dünyanın yaratılışı gibi) ortadan kaldırır ve “insanoğlunun gelişimini” insan isteğinden bağımsız, ırklar arasında hayatta kalma mücadelesinde belirtilen bir evrim yasaları silsilesine indirgenmesini onaylar. Modern Olimpik gizemi belirli sosyal süreçler ve ilişkilerden ortaya çıkan kapitalizmin her zaman, her yerde var olan görünmez gücünün insanın varlığına katılması ve dini heyecanı uyandırmasını sağlamalıdır. Coubertin ayrıca dindarlar ve fanatikler arasında fark gözetmez. Onun Olimpik felsefesinde şüphe, sorgulama, karşılaştırma, amaç ve yanıt arayışına yer yoktur… Coubertin psikolojik yöne ve bu bağlamda insanı Olimpik gizeme dâhil eden olağanüstü bir başarıya ilk sırada yer verir. Olimpik tören mantığı yok etme, bilinçaltına giden yolu açma ve “insanın en iç bölümlerine” ulaşma amacı güden bir mekanizmadır. Hıristiyanlık gibi Olimpizm de mantığı ortadan kaldırıp insanın mevcut dünyayla tam olarak bütünleşmesine ulaşan hipnotik bir seansa benzeyen özgün bir Olimpik tapınması olan inanç eylemlerinin yapılmasında ısrar eder. Törenin katı bir şekilde gözlenen şeklinin ayinsel bir karakteri vardır ve özgün bir yanılsama yaratır: ayinsel bir tekrar etme törenin insanların isteğine göre yapılmadığı, fakat insanların her şeyi elinde tutan görünmez bir gücün isteğiyle hareket ederek yalnızca isteği yerine getirenler olduğu izlenimini yaratır.  Bu bağlamda bölünmemesi gereken ve kaçınılmaz gücün insan üzerinde sonsuz egemenliğinin belirtilme şekli haline gelen Oyunlar’ın dört yıllık “kutsal” ritmi ortaya çıkar (Olympie éternelle! (sonsuz Olimpiyatlar (ç.n.))).  Amaç Olimpiyat Oyunları aracılığıyla mevcut dünyanın temel ilkelerine olan inancı sürekli yenilemektir. Modern Olimpik gizemin Tanrı ve doğal güçlerle hiç işi yoktur, o Olimpik gösteriyle gizemli bir ışıkta gösterilmesi gereken kapitalizmin egemen ruhuyla ilgilidir. Bu bağlamda Olimpik törenin yaratılışında Coubertin Hıristiyan tapınmasını rehber almaz, fakat bu dünyevi egemen güce Oyunlar’ın olağanüstü olmasına model olarak düşündüğü monarşist görkem, askeri geçitler ve büyük dünya gösterilerine benzer bir mitolojik ve inançsal boyut veren bir performans yaratmaya çalışır. Bu nedenle görkemlilik, anıtsallık, askeri bir ruh ve gösterişli süslemeler Olimpik (dekoratif) estetiğin en önemli unsurları haline gelir. Olimpik inanç törenine özel bir boyut katması gereken şey Olimpiyat Oyunları’nın özgün bir ruhani seans olarak hazırlandığı anlamına gelen “antik dünyanın ölümsüz ruhunu” uyandırmasıdır. Coubertin’e göre spor Modern Çağ’ın bir ürünü değil, ışık ve sıcaklığın, yani yaşamın bitip tükenmez kaynağı haline gelen antik dünyanın ruhunun diriliş şeklidir. “Spora Övgüsünde” Coubertin hayranlıkla “şarkı söyler”: “Ah Spor, Tanrıların hazzı, yaşamın özü! Modern varoluşun verimsiz emeklerle huzursuz gri vadisinde sen birdenbire o insanlığın gülümseyebildiği yok olan çağların parlayan ulağı olarak ortaya çıktın. Ve dağların tepelerine şafağın ilk ışıkları düştü ve güneş ışınları ayazın kasvetli yerlerine aktı.”  (15) Modern Olimpiyat Oyunları’nın özgün bir ruhani seans olarak tasarlandığı resmi “Olimpik İlahi’de” açıkça görülür:  “Antik dünyanın ölümsüz ruhu, / Gerçek, güzel ve iyinin babası, /  Alçal, ortaya çık ve üzerimize ışığı tut / Yok olmaz ünün şahit olduğu zindelikleri olan / Bu yerin üzerinde ve bu gökyüzünün altında / O soylu oyunlara yaşam ve ruh ver! / Yarışta ve kavgada / Galiplere solmaz çiçek çelenkleri at! / Göğüslerimizde çelikten kalpler yarat! / Işığın, ovaların, dağların ve denizlerinde / Bir gül renginde parla ve uçsuz bucaksız bir tapınak yarat ki /  Bütün uluslar sana tapmak için doluşsun içinde / Ah antik dünyanın ölümsüz ruhu.” (16) Olimpiyat Oyunları “antik dünyanın ölümsüz ruhu” ve Modern Çağ arasında gizemli bir birleşme töreni ve bu nedenle pozitif insanın doğumuna yol açacak şekilde antik dünyanın ruhuyla insanın döllenmesi haline gelir. Bu kabile aristokrasisinin köleler üzerindeki tartışılmaz gücünü simgeleyen ölümsüz oligarşi olarak Olimpus tanrılarına benzeyen otoriter (acımasız) bir ruhtur. Modern Çağ’da bu güç Olimpus dağından tekrar dünyaya iner, fakat bu kez eski “kahramanların” kapitalist vekili olan burjuva şeklinde ortaya çıkar. Coubertin kapitalizmin “bağrında” (Marx) mevcut dünyayı yenme olasılığının yolunu açan fikirleri besleme yeteneğini ortadan kaldırır ve böylece onu tarihsel verimlilikten mahrum eder ve “antik dünyanın ölümsüz ruhunu” kapitalizmde “yeni bir yaşam canlandırmak” için kullanır. “Antik dünyanın ölümsüz ruhu” yaşayan dünyanın evriminin gelişimin en yüksek düzeyine eriştiği zamanın sembolik bir ifadesi, mevcut dünyaya sonsuz gençlik sağlayacak özgün bir “Kutsal Kitap” haline gelir: Olimpiyat Oyunları antik Yunan’ın yaşam iksirini modern dünyaya akıtmaya hizmet eder. Oyunlar’ın “kutsal ritmi” bu nedenle bu kadar önemlidir: onlar “gençliğin festivali” olarak (Coubertin) kapitalizmin düzenli gençleştirilmesi ve böylece tarihin sonudurlar. Ölümsüzlüğü cennete bağlayan Antik dünya ve Hıristiyanlığın aksine Coubertin ölümsüzlüğü dünyaya indirir. “Antik dünyanın ölümsüz ruhu” Olimpus tanrılarının doğaüstü gücünün cisimleşmesi değil, kapitalist ruhun efsanevi şekli ve ona “kültürel” ve “kutsal” bir meşruluk verme yoludur. Coubertin bu nedenle Helen dünyasının çökmüş olduğu “gerçeğini” umursamaz. Kapitalizmin ruhu ona yeni bir yaşam verip sonsuzluğunu emniyete alarak antik ruhu küllerinden ayağa kaldırır. Pozitif ilerlemenin ideolojisi olarak Olimpizm üstünlüğü ortadan kaldırır ve dünyanın gelişiminin temel ilkesi olarak her yerde bulunmayı koyar. Mevcut dünyayı aşan veya uygarlığın gittiği yönün belirlenebildiği bir son olarak ortaya çıkan bir şey yoktur.  Modern Olimpizm’de yaşamın anlamı Tanrı tarafından belirlenmez, fakat her şey olayların doğal akışı (evrim yasaları) tarafından verilen amaca ve ondan çıkan nicel ve totaliter bir karaktere sahip olan, “geleceğin” onun için açık olduğu ilerlemeci ruha uygun olarak ilerler. Coubertin’in arada sırada değindiği “kutsal hakkın” öncelikli ya da doğaüstü bir karakteri yoktur ve dünyanın değiştirilemeyeceği izlenimini yaratmaya hizmet eder. İdeal olan ve mevcut dünya arasında bir benzerlik vardır: Olimpizm özün varlığa indirgendiği pozitif bir ontoloji haline gelir. Doğruyla yanlış, olağanüstü olanla esas olan arasındaki çelişki gerçek dünyada “ortadan kalkar”. Coubertin örnek oluşturan katmanı bir köşeye attığı için kurulu ilerlemeyi gerçek ilerleme fikriyle karşılaştırma olasılığı yoktur. Coubertin ilerlemenin her türlü değerlendirici yargısından anlamı yoksun bırakmıştır, dünyanın bilgisi yalnızca faydacı ve deneysel bir karaktere sahiptir. Tek olası soru egemen “seçkinlerin” maddi zenginliklerinin miktarsal birikimlerinde ve özgürlükçü işçi hareketi ve insanlığın özgürlükçü mirasıyla olan savaştaki etkinliği arttırmakta ifade edilen ilerleme ölçütüyle ilgili olandır. Önceki citius, altius, fortius Olimpik özdeyişinde, sonraki “güçlü olan haklıdır” ilkesinde ifade edilir: yaratılan her şey egemen düzeni korumak için egemen sınıfın elinde bir araç haline gelmelidir. Coubertin burada demokratik kurumlara karşı olan davranışına benzer olarak daha fazla şey yapmak, daha ileri gitmek ve daha güçlü bir şekilde hareket etmek için insanın gücünün özgürlükçü olasılıklarını ortadan kaldırmaya çalışır… İnsanın bütün daha çok gelişmiş üretken güçleri egemen sınıfın baskıcı gücünün kaynağı haline gelir: gelişimdeki artışı özgürlükteki düşüş izler.

Coubertin’in hümanizmi Olimpik “kutsal teslisin” üçüncü parçasıdır.  Modern Çağ’ın hümanizminin Kilise’nin insanı “Tanrı’nın isteğinin” kölesine indirgeyen uzun süreli mücadelesine uyanmış insanın tepkisi olarak ortaya çıkması gibi Coubertin’in hümanizmi Fransız Devrimi’nin ana ilkelerine ve sivil toplumun özgürlükçü mirasına ve bu bağlamda Hıristiyanlığın özgürlükçü fikirlerine emperyalist burjuvazinin tepkisi olarak ortaya çıkmıştır. İnsan “Tanrı’nın kölesi” olmak yerine egemen ilişkilerin vücut bulması olan “doğa yasalarının” kölesi haline gelir: Olimpizm Hıristiyanlığın Sosyal Darwinizm yoluyla “hakkından gelir”. Coubertin “insandaki kutsalı” keşfetmeye değil, ona kurulu dünyanın ruhunu aşılamaya çalışır: insan yalnız kapitalizmin “ilerleme” kılığındaki stratejik sonuçlarına ulaşmak için araçtır. Karakterin ve pozitif insanın bilincinin oluşumu, insanlık dışı sonuçlara ulaşmak için insanın kullanılması Coubertin’in hümanizminin temelidir.

Hıristiyanlık yalnızca geçici bir insan ikametgâhı olan mevcut dünyayı eleştirir: “gerçek” ve “sonsuz yaşam” Cennet’te başlar.  Coubertin için mevcut dünya insanın tek olası ve sonsuz ikametgâhıdır, Cennet’e giden yolda bir istasyon değildir. Tanrı’ya dua etmek yerine, onda günlük yaşamda düşünülmeden bir fiziksel aktivizmle gelen bir sevince boğulma vardır. İdealize edilmiş bir antik dünya olmasına rağmen içinde hümanist ideallerin ve yaşamın birleşimesiyle gerçekleşen bugün her yöne ışık saçar: mevcut dünya gerçekleşmiş hümanizmdir. Coubertin’in hümanizmi mevcut dünyanın kültlerini kurmaya hizmet eden antik toplum mitine dayanır. Ona göre pozitif toplum ideali antik Yunan’da kabile aristokrasisinin halk üzerindeki tam egemenliğinin kurulduğu o zamanın “Orta Çağ’ında” zaten gerçekleşmişti. Antik toplum gerçekleştirilemeyecek bir ideal olduğu için antik mitin temel amacı insan hareketlerine ana hatlar vermek değil, insanlığın idealinin geçmişte zaten gerçekleşmiş olduğunu ve bu nedenle geleceğe bakmanın faydasız olduğunu kanıtlamaktır.  “Helenizmin insanlığın mevcut yaşamı ve denge halindeki bütün inançlarının üstünde olduğu” sonucuna varan Coubertin insana ölümden sonra mutluluk sözü veren dinlere karşı çıkar. Ona göre antik Yunan’da “mutluluk mevcut var oluştur.” (17) Öteki (“daha yüksek”) dünya için çabalamak yerine var olan dünyanın sonsuz şenliği insan için en büyük istek haline gelir. Coubertin’in (“zengin” ve “fakir” insanların ya da “yüksek” ve “aşağı” ırkların olmadığı) Hıristiyan hayal dünyasıyla uğraşması aslında insanın adil bir dünyaya ulaşmak için çabalamasıyla olduğu kadar daha iyi bir dünya fikriyle de bir savaştır. Coubertin’in antik dünyayı idealize etmesinin amacı insanın alternatifi olmayan ve sonsuz olan gerçek dünyanın egemen ilkelerinin idealize edilmiş biçimde bulunduğu bir dünyayı arzulamasını teşvik etmektir.  Bunlar Olimpik doktrin yoluyla mutlak gerçek karakteri alan “hakikatlerdir”. İnsana kalan tek şey olayların mevcut haline kendini “uydurmaktır”. Coubertin ezilenlere adaletsizliğe itaatkâr bir şekilde katlanmalarının telafisi olarak bir “spor cumhuriyeti” sunar, fakat bu Hıristiyan cennetinde olduğu gibi mevcut dünyaya paralel bir dünya değildir, bu mevcut dünyanın egemen ruhunun saf halde ortaya çıktığı bir yerdir, özgün bir kapitalist Olimpik Cennet’tir. Bu nedenle de insanın mevcut dünyaya bütünüyle uyum sağlamasını sağlayacak özelliklerinin (fiziksel ve zihinsel olarak ) geliştirildiği bir antrenman kampıdır.  Hıristiyanlık insanı “öteki dünya”ya geçirir, spor onu mevcut dünyaya çiviler.

Olimpiyat Oyunları mevcut dünyanın sporda vücut bulan temel var oluş ilkelerinin törensel tanrılaştırılmasıdır: modern Olimpizm kapitalizmin inancıdır. Bu nedenle Antik dünyadaki atletin Zeus’u selamlamak için Olimpik sunağa varmasındaki dini heyecana (huşuya) denk düşecek religio athletaeye olduğu kadar sporcuların fiziksel görünümlerine ve davranışlarına, “ahlaksal saflıklarına” bu kadar önem verilir.  Atletin Tanrıları gücendirmediği Oyunlar’a katılımın antik şartı modern Olimpizm’de atletin diğerleriyle kavgasında çıkar amaçlı değil, doğruluğa ve dünyanın egemen ilkelerinin tartışılmazlığına olan fanatik inançla hareket etmesi anlamına gelen amatörlük ilkelerini çiğnememesi talebi haline gelir. Bu nedenle Coubertin en yüksek dini eylem olarak katılımcıların dürüstçe dövüşeceklerine dair “yemin ettikleri” “Olimpiyat yemininde” (serment olimpique) ısrar eder. Boulongne bu konuda şöyle der: “Her din dogmaların bilgisini ve gizemin derinleşmesini içerdiği için Coubertin Olimpizm pedagojisini Olimpik felsefenin ve uygulamasının başlangıcı olarak alır: katılımcıların ettikleri yemin bu durumda kutsal olana ilişkin törenlerden birini temsil eder.” (18) Yeminleri Tanrı’ya (doğaüstü güçlere) ya da insanlara değil, kapitalizmin görünmez ve egemen ruhuna yöneliktir. Olimpiyat Oyunları o ruhun “saflığını” ve yok edilemez gücünü göstermeye hizmet ederken sporcular onun cisimleşmesidir ve bu nedenle de kapitalizmin özgün “idolleridir”. Yaptıkları her şey egemen düzenin kişileştirilmesi olan askerlerin resmi geçitteki davranışlarına benzer olarak sembolik bir karakter kazanır. Davranışın katı şablonunu kırmak egemen gücün tartışılmaz otoritesini tehlikeye atmak anlamına gelir.

Coubertin’in hümanizmi yalnız Helenik kültüre değil, Jesuitizme de dayanır. Karl Kautsky’nin yaptığı Jesuitizm ile hümanizm arasındaki ilişkinin analizi Coubertin’in hümanizminin doğasını anlamak için bir olasılık sunar: “Jesuitizm akılca daha aşağı seviyede, bağımsız düşüncelerden mahrum, katı bir şekilde düzenlenmiş, Hıristiyan Kilisesine hizmet için hümanizme mecbur kalmış bir hümanizmdir.  Jesuitizm ile hümanizmin arasındaki fark Hıristiyanlığın İmparatorluk ve Neo-Platonizm zamanlarındaki farklılığına denk gelir. Jesuitizm 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar topluma egemen olan esaslarda önceki feodal temeline ters olarak modernleştirilmiş ve yerleştirilmiş hümanizmi Katolik Kilisesi’nin benimseme biçimidir. Jesuitizm yeniden düzenlenmiş Katolik Kilisesinin en zalim gücü haline gelmiştir çünkü yeni ekonomik ve politik şartlara çok uygundur. Jesuitizm hümanizm tarafından kullanılmış silahların aynılarını kullanmıştır: sınıfsal eğitimin üstünlüğü, egemenler üzerinde etki, parasal güçlerin göz önünde tutulması. Tıpkı hümanistler gibi Jesuitler mutlak gücü desteklemişlerdir, fakat yalnızca kendileri için çalışan egemenleri. Tıpkı hümanistler gibi onlara uymayan egemeni ortadan kaldırmak zorunda kalırlarsa bunun monarşist ilişkileriyle çelişkili olduğunu düşünmemişlerdir. Ne var ki, para söz konusu olduğunda Jesuitler hümanistlerden daha ileri gitmişlerdir. Yeni bir üretim yolunun çıkarlarını savunmakla kalmamış, onu kendi hizmetlerine koymuşlardır. Jesuitler dünyanın her yerinde ofisleri olan en büyük Avrupalı ticaret şirketi haline gelmişlerdir. Bir misyonerin ticari temsilci olarak da kullanılabileceğini fark eden ilk onlar olmuştur, denizaşırı ülkelerde kapitalist endüstriyel girişimleri, örneğin şeker fabrikalarını organize eden ilk onlardır. (19) Coubertin’de de baskın fanatizm dinî değil kazançlı ve pragmatiktir. Orijinal Olimpik düşüncesinin en önemli ilkelerinden biri şöyledir: “Artık dünyaya egemen olan barış ve bilgelik Tanrıçası Minerva değil, girişim, hareket ve ticaret Tanrısı Merkür’dür.” (20) Coubertin “gerçeklere dayalı” kör bir saygıda ısrar etmek yerine “hümanizm” aracılığıyla Olimpizm’e değerlendirilen meşruluğu vermeye çalışır. Bu yolla Coubertin “doğru” ve “yanlış” Olimpizm’i ayırt etme olasılığını açar. Olimpizm’i “mevcut dünyanın inancı” olmaya indirgemesine rağmen Coubertin Olimpik kariyeri boyunca belirli bir (pozitivist) felsefi kavram ve onun gerçekleşmesi çabalarından (pozitif toplum) ortaya çıkan bir Olimpiyat Oyunları modelinin bakış açısından yalnızca kapitalist toplumun kaderini izleyen Olimpiyat Oyunları gerçeğiyle yüzleşmek zorunda bırakılmıştır. Arzulanan dünyanın hayali ve bu bağlamda değerlendiren bir apriorizm Coubertin’in Olimpizminin sessiz başlangıç noktasıdır. Buna ek olarak Coubertin’in hümanizmi Olimpik “pasifizm”e verilen rolün aynısına sahiptir: gerçek bir hümanizm için verilen kavga alanını propagandacı bir şekilde kapatmak ve kendini insanoğlunun gerçek hümanist özlemlerinin cisimleşmesi olarak göstermek. Olimpik barbarlığın gerçek doğasını gizleyip insanların beğenisini kazanmak için kullanılan “barış”, “uluslar arası dayanışma” ve bunun gibi ifadeler bize Coubertin’in insanların gerçek özlemlerinin farkında olduğunu gösterir ve bu ifadeler onun Olimpik doktrininin negatif başlangıç noktası olurlar. Fransız Devrimi’nin temel ilkeleriyle savaş işte bu nedenle Coubertin’in politik pratiğinin ana amaçlarından biridir: özgürlük, eşitlik ve kardeşlik olmadan gerçek bir hümanizm olamaz.  “Hümanizmin politik bir ideal olması” (Mihailo Ðuriæ) yerine Coubertin hümanist cümlelerde saklanmış “yeni” barbarlığı en yüksek politik ideal olarak sunar.  Burjuva “seçkinlerin” “çalışan kitleler”, “aşağı ırklar” ve kadın üzerindeki kontrolsüz zorbalığı Coubertin’in (pozitif) hümanizminin temelidir.

O autoru

Administrator

Dodaj Komentar

Noviji tekstovi

Poslednji Komentari

Arhiva

Kategorije

Meta Linkovi

Pratite Ducijev rad i na fejsbuku