Olimpizm ve Hıristiyan Kiliseleri

O

Doktrin seviyesinde Olimpizm ve Hıristiyanlık birbirleriyle su ve ateş gibi ilişkilidir. Hıristiyanların Tanrıları adına Helenlerin en önemli tapınma yerlerinden biri ve Helenik maneviyatının en yüksek simgesi olan Olimpia’yı barbarca bir hırsla yıkması bu iki dünya görüşü arasındaki uçurumda bir köprü kurulamayacağını gösterir. Ezilenlerin özgürlük mücadelesiyle başa çıkmaya çalışan pragmatik Coubertin Kilise’yi politik bir müttefik olarak görür ve var olan düzeni daha etkin bir şekilde korumaya yardımcı olacak Hıristiyanlık’taki her şey Olimpik doktrin ve pratiğin doğal bir parçası haline gelir. Bir pagan olan Coubertin Hıristiyan Tanrısını reddetmez ve savunduğu ilkelerin tartışılmazlığını ve sonsuzluğunu kanıtlamak zorunda olduğunda kutsal otoriteye (“kutsal haklı”) başvurmaktan çekinmez. Onun aklına Nietzsche gibi “Tanrı öldü!” diye haykırmak ya da Katolik Kilisesi’ne karşı koymak gelmez. Coubertin’in Hıristiyanlığın diğer (“etnik”) dinlerden üstünlüğünde ve böylece beyazların “renkli” ırklara karşı ırksal “üstünlüğünü” onaylamakta ısrar etmesi Coubertin’in Olimpik hareket ve Katolik Kilisesi arasında “renkli” halkların kültürel mirası ve özgürlükçü şerefine karşı bir Haçlı Seferi’nde stratejik bir ittifak kurma gayretini gösterir. Aristokrasi, burjuvazi ve ruhban sınıfı tarafından yönlendirilen “iyi Hıristiyanlar” birlikte savaştıkları Coubertin’le aynı nedenlerle Olimpizm’e iyi gözle bakarlar ve modern pagan Olimpik şenliklerinin koruyucuları olmayı kabul ederler. Katolik Kilisesi söz konusu olduğunda Papa’nın kendisi (Pius XII) modern Olimpik paganizmin başrahipleri olan IOC’den beyefendileri onlara hayır dualarını vermek için kabul eder.  Pensilvanyalı bir piskoposun 19 Temmuz 1908’de Londra’daki St. Paul Katedrali’nde, Londra Olimpiyat Oyunları’na adanan bir ayin sırasında (Coubertin’e atfen) sarf ettiği, Oyunlar’ın “hümanist” vecizesi haline gelen sözler işleri daha da tuhaflaştırır: “Bu Olimpiyat Oyunları’nda yer almak önemlidir, kazanmak değil.” (21) Helenik uygarlığın en kutsal yerini, antik Olimpia’yı yıkan bir dine ait olanların “Olimpiyat Oyunları şerefine” ayinler düzenleyip onların “ölümsüz ruhlarını” yüceltmesi ne büyük bir ikiyüzlülüktür! Bu durumda bile Kilise’nin var olma çıkarlarına gelince “şeytanın boyandığı kadar siyah olmadığı” ortaya çıkmıştır: “iyi Hıristiyanlar” eleştirel-değişken bilinçle baş etmek ve kurulu düzeni korumak için “antik geleneğe” başvurmaktadır. Her zamankinden daha güçlü olan işçi (sosyalist) hareketi karşısındaki savaştaki ortak çıkarlar Hıristiyanlık ve Olimpik paganizm gibi uzlaşmaz manevi hareketlerin temsilcilerini birleştirmiştir.

Hıristiyan Kiliseleri Coubertin’in modern Olimpik hareketi kurmasından çok önce “spora” “takdir” göstermiştir. İtalya’daki kentlerin kurulduğu zamanda bile ayinlerine ruhani koruyucu rolünde ortaya çıkmaya çalışan Katolik Kilisesi “spor” kutlamalarını “uygun olarak” görmüştür. Hıristiyanlığın yerini Yeni Çağ ruhunun aldığı Kilise tarafında fiziksel egzersiz, spor ve Olimpizm gelişimi için olan taleplerden görülür. Katolik Kilisesi’nin tavrı cura del corpo si, culto del corpo no şeklinde olmuştur, bu Rönesans’taki (insanın) bedenin uyanışına bir yanıt olarak ortaya çıkmıştır ve doktrinsel değil ahlaki bir karakteri vardır. İlerlemeci mantığın ifadesi olarak fiziksel güç ve dayanıklılık inancı bazı modern Hıristiyan reformcularda bulunur. 19. yüzyılın ikinci yarısındaki işçi (sosyalist) hareketinin gelişmesi sırasında Katolik Kilisesi işçilerin tatminsizliğini kontrol etmek ve onların boş (“özgür”) vakitlerinin üzerinde kontrol sağlamak için sporu kullanmaya çalışmıştır. Papa Leon XIII’ün 1891’deki piskoposlara gönderdiği (20. yüzyılda pek çok kez tekrar yayınlanan, en son 1991 yılında “Centisimo anno” başlığında yayınlanan) “Rerum novarum” (“Yeni Şeylere Dair” (ç.n.)) genelgesinin temel amaçlarından biri de budur. (22) Kapitalizmin beşiği İngiltere’de sporun “iyi Hıristiyanlar” yaratmada kullanılmasının iki şekli vardı. İlki 19. yüzyılın ilk yarısında burjuva gençliğini spor karşılaşmaları ve fiziksel talim yoluyla İngiliz İmparatorluğu’nun temel gücü olarak “kaslı Hıristiyanlara” dönüştürmeye çalışan Thomas Arnold’un pedagojik hareketidir. İkincisi 19. yüzyıl sonunda işçilerin boş vaktini spor yoluyla “sömürgeleştirip” onları kurulu düzene manevi olarak “Hıristiyan Sosyalist Hareketi” biçiminde kaynaştırmaya çalışmıştır. İşçilerin tatminsizliğini yatıştırmak için spor karşılaşmalarının ana araç haline geldiği “Çalışan İnsan Okulu”nun Kingsley ve Maurice tarafından Londra’da açılması işçilerin manevi olarak bastırılmasının tipik şekillerinden birini temsil eder. Fransa’da Coubertin’in manevi idollerinden biri olan Abbot Dinon burjuva gençlikte Hıristiyanlık görünümünde savaşçı bireycilik ruhunu ve fiziksel güç inancını oluşturmaya çalışmıştır. Aynı şey “Yeni Çağ ruhunu” izlemeye ve kurulu düzeni tehdit eden yeni fikirlerden “sürülerini” korumaya çalışan diğer Avrupa ülkeleri ve ABD’deki (basketbolun resmi “pederi” olan Protestan rahip James Naismith gibi) “Hıristiyan reformcular” tarafından da yapılmıştır. Toplumun ana kaynaştırıcı manevi gücü olup kapitalizmi çökmekten koruması beklenen yeni Olimpik (pagan) dinini başlatmak için uğraşan “Hıristiyan reformcular” Hıristiyanlığın havarileri olmak yerine kapitalizmin havarileri olmuşlardır.    Hıristiyanlar antik Olimpia’yı yıkmışlardır, Coubertin tarafından başı çekilen modern Olimpik paganlar çok daha büyük bir barbarca gayretle Hıristiyanlık’la başa çıkmışlar ve Hıristiyan Kiliselerini (diğer dini topluluklar gibi) kendi küresel egemenliklerini kabul etmek zorunda bırakmışlardır.

Modern Olimpizm’in “Hıristiyanlaştırılması”nın tipik bir örneği teolog Paul Jacobi tarafından yazılan “Olimpiyat Oyunları örneğinden yola çıkılarak – İnsan şerefinin spordaki dinsel yansıması” adındaki çalışmadır. (23) II. Vatikan Konseyi’ndeki sonuçtan başlayarak “birleşme talebinde” Olimpiyat Oyunlarının haklı çıkarılmasının ve Coubertin’in Olimpik doktrininin yorumlanmasının temel yolunu görür. Bunun ne demek olduğu Konsey’in altında toplandığı adda açıkça görülür: “Kilise ve Bugünün Dünyası”. Bu Katolik Kilisesi’nin inanca giderek daha az yer olan kapitalist bir şekilde yozlaşmış dünyaya uyum sağlayarak hayatta kalma girişimidir. Bu nedenle Jacobi Coubertin için Olimpizm’in “mevcut dünyanın bütün inançlarından” üstün olduğu ve “öteki” (daha iyi) dünyanın Hıristiyan idealinin radikal bir şekilde reddi olduğu gerçeğini “görmezden gelerek” Coubertin’in yeni bir dini duygunun oluşumu isteğini vurgular. Modern Olimpik paganizmi Hıristiyanlaştırma çabasının saçmalığı Jacobi’nin Joseph Ratzinger’in “Hıristiyan Kardeşliği” kitabına ilişkin olarak Olimpik düşünceyi insanlar arasında Tanrı’nın kanatları altında barış ve kardeşlik olması düşüncesine bağlamaya kalkışmasında görülebilir.  Jacobi Oyunları yüceltirken onlarda “dürüst mücadele kuralları, tolerans, adalet, insan şerefi, barış, dayanışma, kardeşlik ve özgürlük” tarafından kontrol edilen “yeni toplumun” bir ipucunu görecek kadar ileri gider. (24) Olimpiyat Oyunları “dünya üzerinde kutsal krallık” olmasını içeren bir “ütopyayı” gerçekleştirme aracı haline gelir. Papa VI. Paul’ün “Paylaştıkları çalışmada insanlar kardeş olduklarını keşfederler” sözleri Olimpik hareketin yol gösteren ilkesi haline gelir. (25) Hıristiyan kiliselerinin Olimpik paganizmle olan ilişkisi onların Hıristiyanlıkla olan gerçek ilişkisini gösterir. Giderek zayıflayan toplumsal konumlarını güçlendirmek için Hıristiyan hümanizmini ilkel Olimpik hümanizminin ayakları altına atmış ve böylece pozitivizmin (kapitalizmin savunulmasının) “Hıristiyanlık” Kilisesi’nin temeli olduğunu göstermişlerdir. Coubertin ve onun takipçileri Katolik Kilisesi’nin üyelerinin neden paganizm vaazları ve Olimpiyat Oyunları’nı pagan “Kiliseler” olarak düzenlemeleri nedeniyle ihraç edilmedikleri, hepsi de “iyi Hıristiyanlar” olan aristokrasi ve burjuvazi tarafından olduğu kadar önce sessizce, sonra açıkça Papa ve Katolik ruhban sınıfı tarafından desteklendikleri sorusuna olan cevap burada yatar. Hıristiyan ikiyüzlülüğü üzerine olan en iyi yorumlardan biri “Katolik fanatizmi dinî bir fanatizm değildi, Kilise biçimlerinde gizlenen açgözlülük fanatizmiydi” diyen Kautsky tarafından yapılmıştır. (26) Modern Olimpizm’in orijinal doğasını kısaca tanımlamaya çalışırsak “açgözlülük fanatizmi” en doğru tanımlama olur: Coubertin’in “hümanizm inancı” açgözlülük inancından başka bir şey değildir.

Coubertin’in Olimpik arzusunun yerine getiricileri ve Olimpik fikrinin “kutsal” koruyucuları olarak Nazilere vasiyet ettiği “kalbinin” “Olimpik vadiye” (bugünün “Pierre de Coubertin Vadisi”) gömülme töreni (gömme töreni Katolik ruhbanlar olmadan gerçekleştirilmişti) Olimpizm’in Hıristiyanlıkla olan ilişkisini gösterir. Coubertin “ruhunu” Cennet’e değil, sembolik olarak “antik dünyanın ölümsüz ruhuyla” birleşen (bir anıt içine konan) kalbi yoluyla Hellas paganlarının “en kutsal yerine” göndermiştir. Bunun “Hıristiyan” olan yanı ölen Hıristiyan “azizlerin” kalıntıları gibi kalbinin özgün bir (Olimpik) hatıra haline gelmiş olması gerçeğidir. Zaten kalbinin “gömülüşünün” dinsel değil propagandacı bir karakteri vardır: Coubertin “kendi” Olimpiyat Oyunları’nda kullandığı (bayağı) senaryonun aynısıyla “sonsuzluğa gitmiştir”.

O autoru

Administrator

Dodaj Komentar

Noviji tekstovi

Poslednji Komentari

Arhiva

Kategorije

Meta Linkovi

Pratite Ducijev rad i na fejsbuku