Olimpik Dogmatikler

O

Coubertin “Grek dini kitapları olmayan bir dindir”, ancak dinsel yaşam bilğileri yürekten öğrenilir diyen Albert Thibaudet’in sözlerinden alıntı yapar (12) ve bu modern Olimpik paganizminin “altın kuralı” haline gelir. “Tanrı’nın sözünün” bilgisi, onun yinelenmesi, derinden düşünülmesi ve deneyimini değil, başkalarının üzerinde zafer kazanma savaşı ve “kendi üzerinde zafer kazanma” (“mükemmelleşmenin” temeli olarak “daha fazla çaba gösterme” ilkesi) Olimpik incilin temeli ve dinsel ayini gerçekleştirmenin ana yolu haline gelir. Sürekli bir hayatta kalma mücadelesine indirgenen yaşamın kendisi (pozitif) bir dinsel ruhun ve insanüstü güçlere hizmetin kaynağı olurken Olimpizm bu inancın binası haline gelir. Antik Olimpizm’e benzer olarak Modern Olimpizm insanın derin düşünce ve meditasyon yoluyla değil, günlük yarış aktivizmiyle hizmet ettiği geniş kapsamlı bir ruhsal güç olmaya çalışır. İnsana mevcut dünyayla (eleştirel-değişken) bir ilişki kurma ve yaşamın amacı sorusunu sorma olasılığını sunan ana hatlar yoktur. İnsanlar, uluslar ve ırklar arasında güneşin altında bir alanda yapılan sürekli bir mücadele Olimpik dindarlığın esasıdır. Modern (küçük) burjuvalar, Homeros’un kahramanları gibi tanrıları çağırmak için vaaz vermezler, egemenlik için acımasız mücadelelerinde vaaz verirler. Bu bağlamda Olimpiyat Oyunları kurulu dünyanın (el değmemiş şekilde) ana yaşam ilkelerinin idealize edilmiş ifade edilişleri olarak ortaya çıkar. Onlar “sonsuz” Olimpik ideallerine olan inancı tazelemek ve yaşama gücünün durduğu yerden devam etmesi için gerekli olan “ahlaki gücü” sağlamak için tasarlanan bir “gençlik festivalidir” (Coubertin).  Coubertin işte bu nedenle hiçbir şekilde ara verilmemesi gereken Olimpiyat Oyunları’nın “kutsal ritmine” bu kadar önem vermektedir. Hıristiyanların “Önce Söz vardı” ve Goethe’nin “Önce Eylem vardı” (“Im Anfang war die Tat”) savlarının aksine Coubertin’de insan toplumunun gelişiminde bir başlangıç yoktur, gelişimi – kapitalizmin egemen ruhu tarafından “süper-şekillenen” – evrim yasalarına bağlı olan hayvan dünyasının devamı vardır. Bu Sosyal Darwinist bellum omnium contra omnes (herkesin herkese karşı savaşı (ç.n.)) ilkesi ve ilerlemeci citius, altius, fortius ilkesinde ifade edilen egemen yaşam mantığını gözü kapalı takip eden bir aktivizmdir. Bu açıdan, Coubertin’in religio athletae’si (atlet dini (ç.n.)) sporcuların yalnızca kapitalizmin egemen ruhuna tamamen boyun eğmelerini değil, aynı zamanda o ruhun sembolik bir cisimleşmesi olarak sahip oldukları role tamamen alışkın olmalarını içerir. Fiziksel görünümleri ve hareketlerinden tüm varlıklarıyla egemen ruhla onun yenilenmiş güç ve yıkılmazlığını layıkıyla açığa vurabilmek adına birlik içinde oldukları açıktır. Coubertin Hıristiyan dogmatizmiyle mücadele görünüşü altında insan davranışının temeli olan akılla ve onun değerlendirilmesi kriteriyle uğraşır ve hayvan dünyasında hüküm süren yasaları en yüksek ve tartışılmaz dogma olarak öne sürer. Saldırılan şey insanı Tanrı’ya ve öbür dünyadaki “gerçek” yaşama yönlendiren dinsel bilinçle birlikte insan bakış açısıyla bu süreçleri sorgulayan ve onları gerçek insan erdemlerinin “kontrolü altına” yerleştirmeye çalışan düşüncedir. Dinsel dogmatiklerle ve kuramsal akılla savaşma biçiminde mevcut dünyaya kritik bir uzaklık kurmak için evrensel bir kriter oluşturmak ve geleceğin idealini yaratmakla uğraşılır. “Kuramsal” ve “düşünsel” adam yerine “pratik” ve “faydacı” adam konmuştur.

Coubertin dinsel dogmatikleri reddetmesine rağmen bol bol Olimpik “emirler” verir ve bunlar özgün Olimpik İncil haline gelirler: “Waterloo’daki savaş Eton’un spor alanlarında kazanılmıştır”, “silahlar genç bir adamı bir yetişkin haline getirir”, “spor sömürgeleşmede akıllıca ve etkili bir araçtır”, “beyaz ırk en saf, en akıllı ve en güçlü ırktır”, “kardeşlik melekler içindir, insanlar için değil”, “güçlü olanlar hayatta kalır, zayıf olanlar yok edilir”, “eşitsizlik ona karşı savaşmanın faydasız olduğu en eski yasadır”, “duygulardan çok mantığıyla hareket eden kadın yalnızca anormal değil, korkunç bir yaratıktır”, “karakteri oluşturan ruh değil, bedendir”, “kaslı vücutta savaşçı ruh” (mens fervida in corpore lacertoso) vs.

Coubertin’de iyi ve kötü yoktur, bu da ahlaki düşüncenin olmadığı anlamına gelir. Yalnızca eylemleri için (kişisel) sorumluluğundan kurtulması için insan eskilerin kibir ve Hıristiyan günahından serbest bırakılmıştır, Coubertin’de Sokrates’in daimenion’u ya da bilinci yoktur.  Buna ek olarak Tanrı’yı bir kaçınılmaz güç olmaktan çıkaran Coubertin insanın eylemlerinin sorumluluğunu onun üzerine aktarması ve sadık hizmeti ve pişmanlıkları nedeniyle “hatalarının bağışlanması” ve böylece (kötü) hareketlerini telafi etmek için ona yakarmak olasılığından mahrum etmiştir.  Modern Olimpizm insanın yaşayan dünyanın evrim yasalarıyla belirlenen yaşam mantığını yalnızca “kendiliğinden” izleyen ve “ilerleme” biçiminde ortaya çıkan eylemleri için herhangi bir (kişisel) sorumluluktan kurtardığı için hata yapma olasılığını elinden alır.  Bu mantığı sorgulayanlara Coubertin tarafından Kilise’nin “günahkârlara” değil, “Hıristiyanlık karşıtlarına” davrandığı gibi davranılır. Aynı zamanda Olimpik giysiyi üzerine geçiren insanlığın en büyük kasapları (Olimpik) melekler haline gelirler.  Coubertin asileri cehennemle tehdit etmediği gibi, Cennet biçiminde bir ödül de vaat etmez: hayatta kalmak için acımasız bir mücadeleye indirgenen yaşamın kendisi kimilerini (“güçlüleri”) ödüllendirir ve diğerlerini (“güçsüzleri”) cezalandırır. İnsanın her gün katlandığı haksızlık kötülük değildir, ama kaçınılamaz bir şeydir ve doğal düzende oluşmuştur, bu nedenle onun ahlaki (insancıl) gerekçelerini sorgulamak faydasızdır (ve bu nedenle anlamsızdır). Zenginin “merhameti” “toplumsal adalet”in peşinde olmaktan ortaya çıkmaz, fakat işçilerin boyun eğdirilmesinin katışıksız güçle sağlanamadığı, sınıf güçleri arasındaki ilişkilerin mecbur ettiği durumlarda işçilerin tatminsizliğini yatıştırmak ve “toplumsal barışı” kurmanın politik bir aracıdır.  Coubertin’in “iyi savaşmak” ilkesi söz konusu olduğunda bu yaşam için savaşma ve egemen düzen için savaşmanın birleşmesini temsil eder ve evrensel kurallar üzerinde kurulu değildir: “iyinin” etik değil, faydacı bir karakteri vardır. Irksal saflığın korunması, egemen düzenin ve sömürgeci genişlemenin istikrarlı gelişiminin sağlanmasının savaşı egemen sınıfın üyelerinin en büyük görevini gösterir.  Onlar ne Tanrı’ya, ne de insanlara karşı sorumlu değildir, “ilerlemeye” karşı sorumludurlar.

Modern Olimpik paganizmin doğasını gösteren ana belgelerden biri Fransız dergisi “L’Auto”da 4 Eylül 1936’da Nazi Olimpiyat Oyunları nedeniyle Coubertin’le yapılan röportajdır:  “Teknik açıdan Berlin Olimpiyat Oyunları’nın bütünüyle bir başarı olduğu açıklandı. Buna cevap olarak benim için yeterli olduğunu söyleyebilirim. Fakat bu bir açıklama sağlamaz. Tabii ki Oyunlar’ın baskın unsuru spor tarafı olmalıdır, ama ben Oyunlar’ın onların sahip olması gereken anlamı verebilecek tutku unsuru olmadan düzenlenmesi gerektiğini düşünmüyorum. Ben her zaman bu tutkulu coşkunluğun peşinden koştum, onu arzuladım, bütün güçlerimle onu çağırdım. Rekabete dayalı spor kendi içinde katı ve esnemez kurallara uyabilecek sıradan bir şey değildir. Şunu anlamalıyız ki Olimpiyat Oyunları yalnız sert ve vahşi yaratıklara uygun olan sert, vahşi bir kavgadır. Onları tutkusuz ve aşırılıksız konformist bir güçsüzlük ortamıyla çevrelemek, onları saptırmak, olağanüstülükten mahrum etmek anlamına gelir. Kadınlar ve genç insanların katılımına izin verilen genel olarak güçsüzlerin Oyunları’ndan bahsetmiyorum. Onlar için başka bir spor şekli, onlara sağlık verecek fiziksel eğitim vardır. Fakat Oyunlar için, benim Oyunlarım için, ne olursa olsun uzun, tutkulu bir haykırış istiyorum. Berlin’de yargılaması bize düşmeyen, fakat hep aradığım tutkulu isteği barındıran bir düşünce için savaştılar. Öte yandan teknik taraf gerekli dikkatle düzenlenmişti ve Almanlar haksızlıkla atfedilemezler. XI. Olimpiyatların kutlanmasını reddetmemi bu koşullar altında nasıl beklersiniz? Ayrıca Nazi rejiminin şenliği onların muazzam gelişimini sağlayan duygusal bir şok oldu.” (13) “Tutkulu coşkunluk”, yalnızca “sert yaratıklara” uygun “sert kavga”, “aşırılık”, “uzun, tutkulu bir haykırış” – bütün bunlar Olimpik dindarlığın amacının Coubertin’in burjuvazisinin hayvan doğasını açığa çıkarmak olduğunu gösterir. Bu, efendi ırkın dünyayı ele geçirme teşebbüslerini durdurmaya çalışan uygarlık normlarıyla baş etmeye uğraşan açık bir “güç arzusu” olarak ortaya çıkan “uygarlaşmış” bir formdaki özgün bir “vahşi doğanın çağrısı”dır. Bu metinde Coubertin kendisinin orijinal Olimpik amacını açığa vurmuştur. Sıradan insanlara uygulanan kurallar dünyayı ele geçirmek için acele eden burjuvaya uygulanamaz: o her türlü sorumluluktan kurtulmuştur. Aynı zamanda antik dünyanın “kahraman insanı” ve Homeros insanını belirleyen özelliklerden mahrum edilmiştir: Eros, duygular,  fedakârlığa hazır olmak ve pişmanlık duymak, güçsüzleri korumak, çocuksu neşe… Coubertin’in “yeni insanının” ana özelliği olan doymak bilmez açgözlülük insanda insancıl olan her şeyi yok etmiştir. İnsanlığı insancıllığın “kalıntıları”ndan temizlemek Coubertin’in “faydacı pedagojisinin” en önemli görevlerinden biridir.

Modern Olimpizm’in önünde diz çöktüğü şey ne Hıristiyan Tanrısı ne de Olimpik tanrılardır, yalnızca tekelci kapitalizmin yayılmacı gücüdür. Bu Coubertin’in Olimpik misyonu için aldığı gücün kaynağı ve onun “yenilenmesinin” başarısının dayanağıdır. Coubertin’in Arnold’un Rugby’deki mezarına yaptığı ziyaret sembolik bir anlam taşır: bu Coubertin’e göre yaratıcısı Arnold olan Viktoryan İngilteresinin sömürgeci gücüne yapılan bir hacdır. Bunu Coubertin şu şekilde anlatıyor: “Alacakaranlıkta, Rugby’deki büyük gotik kilisede yalnız başıma, gözlerim Thomas Arnold’un büyük adının yazılı olduğu, mezar yazıtı bulunmayan cenaze levhasına dikilmişken önümde İngiliz İmparatorluğu’nun mihenk taşını gördüğümü hayal ettim.” (14) Kapitalizmin ele geçirici (zalim) gücü Coubertin’in dini heyecanının gerçek kaynağıdır. Coubertin’in Olimpik dindarlığının düğüm noktası en iyi onun fanatik bir Hıristiyanın Tanrı’ya haykırışına karşılık gelen orijinal “Rebronzer la France!” (“Fransa’nın sömürgeci görkemini geri verin!” (ç.n.)) Olimpik çağrısında açığa vurulur. Avrupa burjuvazisinde vücut bulan “efendi ırkın” dünyayı ele geçirme rüyası Coubertin’in yaşamının sonuna kadar değer verdiği, gerçekleşmesini “kutsal” Olimpik “mızrakı” (Diem) ellerine devrettiği Nazilere miras bıraktığı “vizyondur”.

O autoru

Administrator

Dodaj Komentar

Noviji tekstovi

Poslednji Komentari

Arhiva

Kategorije

Meta Linkovi

Pratite Ducijev rad i na fejsbuku